18 Ara 2014

Bu Bir Döngüdür


'Mutluluklar paylaştıkça çoğalır, üzüntüler paylaştıkça azalır.' 

Bu cümleyi ilkokuldan beri duyuyoruz. Türkçe derslerinde kompozisyon konularının da başında gelirdi. Paylaşmak sözcüğünden anlaşıldığı gibi burda karşılıklı bir iletişim ifade ediliyor. Yani en basit anlamıyla, sen anlatırsın gülücükler artarak çoğalır, herkes bir mutluluk sevgi yumağı oluverir. Veya paylaşmak, üzücüklü bir durumda da diğerlerinin desteğini hissetmemizi ve içinde bulunduğumuz durumu daha az sıyrıkla atlatmamızı sağlar. 

Böyle teknik bir şekilde yapılmaz tabi; anlatılıverir, konuşuluverir. Karşı taraf zaten yıllardır bunu yapıyordur, sadece sizi dinliyor olması bile büyük huzurdur, bir nevi sizin 3. gözünüzdür, candır evet. 

Bir de bunu başaramayanlar da var ki; bir derdimizi açsak veya onlara göre 'olmayacak şeyi dertleştirip içimizi dökmeye çalışsak' daha büyük bir felaketi okuruz karşı tarafın gözlerinde. O, anlatmaya çalıştığımızın daha fenasını, daha zorunu, daha kaldırması zor olanını yaşamıştır zaten. Görmüş geçirmiş, bu zorlu hayat yolunda tabiri caizse ununu elemiş eleğini asmıştır. Daha cümlemizi tamamlamamıza fırsat bulamadan onun yaşanmışlıkları arasında buluruz kendimizi. Şaşırarak, üzülerek dinleriz belki de. Konuşulanlar bizi ferahlatmak yerine daha da büyük bir kasvete sürükler. 

Ne zaman kendimizi ifade etmek istesek, hayatın herkesi ayrı bir şekilde sınadığını fark eder susarız. Anlatılanlardan kendimize pay çıkarmaya çalışırız. Sonrasında bin bir düşünce ile kendi içimize yöneliriz. Anlatacaklarımız kursağımızda kalır, gıcık tutar, öksürürüz. Yine anlatacaklarımızı tek dinleyen biz oluruz.  Yazmaya niyet ederiz. Kitaba deftere sarılır sessizleşip garipleşiriz. 

Hayat hikayesini, atlattığı badireleri es vermeden anlatan arkadaşımızsa onla bir şeyler paylaşabiliyor olduğumuzu düşünüp kendince haklı bir gurur yaşar. Biz de bir şeyler anlatabilecek yakınlarımız olduğu için şükrederiz.  
Bu bir döngüdür.

13 Ara 2014

Anlatamıyorum




Şiirler güzeldir. 
Diğer yazı türlerine göre daha farklı gelir bana. Şiir okurum ama yazamam. Daha doğrusu en son yazdığım şiirvari şeyler 'nasıl söylesem sana ilk harflarine baksana' tarzındaki manilerden oluşmaktaydı. Orda da amaç kafiyelerin oluşturduğu ahenkli okunuşla şiir yazdığını hissedebilmekti. Yoksa hiç bir zaman  daldan dala yazılmış gibi görünen ve cümlenin herhangi bir yerinden kesilmiş satırlardan oluşan serbest ölçülü derin anlamlı şiirler yazamadım. Ama okurum. Dinleye dinleye ezberlediklerim de vardır. Hatta ilk ezberlediğim şiir lise yıllarımdaydı. 

Ders edebiyat veya dil-anlatım olması lazım. Öğretmen, -liseli kullanımıyla hoca- bir şiir ezberleyip sınıfta okuyacaksınız demişti. Bizi de bir heyecan kaplamıştı. Hangi şiiri okusam o mu bu mu derken okuyayacağımız gün gelip çatmıştı. Sırayla okumaya başlamıştık zihnimize nakşettiğimiz şiirleri. Biri ikisi üçü derken sınıfın çoğunluğunun ezberlemek için aynı şiiri tercih ettiğini anlamışık. 

Şiir, Orhan Veli'nin Anlatamıyorum şiiriydi. 

Belki kısa bir şiir olduğundan belki de mısralarında kendimizi bulduğumuzdan tek bir paydada toplanmıştık. O günü anı kumbarama attım. Şimdilerde hala dönüp dolaşıp tekrar ettiğim bir şiir olmuştur, Anlatamıyorum...
 
Ağlasam sesimi duyar mısınız, 
Mısralarımda; 
Dokunabilir misiniz, 
Gözyaşlarıma, ellerinizle? 
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel, 
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu 
Bu derde düşmeden önce. 
Bir yer var, biliyorum; 
Her şeyi söylemek mümkün; 
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum; 
Anlatamıyorum. 

20 Kas 2014

Mimik Mimi

Mimlerle dolu bir ayı geride bırakmak üzereyiz. Umarım hepimiz için her şey yolunda gidiyordur. Bu aralar günler yetmiyor gibi geliyor, yeni güne alışamadan yarını yaşıyorum gibi. Kış kapıda, günler kısaldı ona yoruyorum. Ve yaklaşık 1 hafta yokum, gitmeden mimimi yapayım dedim.  Medanşeri ve complete_the sentences beni mimlemişti kendilerine teşekkür ediyorum. :)
Yazarak anlaşabildiğimiz ya da öyle olduğunu zannettiğimiz sanal sosyal alanda, kendimizi daha iyi ifade etmek için sık sık smiley kullanıyoruz. Bir yerde o sarı suratlar bizim duygularımızın yansıması oluyor. Peki bu sarı suratlar herkes tarafından aynı mı algılanıyor, bakalım. 

Malzemeler:

1. 2.3. 4.5.
6.7.8.9.10.
 11.12.13. 14. 
15.


Hazırlanışı: 

Yukarıda yer alan "smiley" ifadelerini kendinizce nasıl tanımlarsınız, en sık hangi durumlarda kullanırsınız? En az 5 tanesini seçerek tanımlayınız. Süre 15 dk, başarılar :)

Bu ifadeleri daha önce görmedim farklı geldiler, o yüzden gördüğüm anda bende nasıl bi intiba oluşturdu onları yazacağım. :) 

Artiz hatta artizin başganı. Karnı tok sırtı pek zengin züppe dedikleri tip gibi duruyor. ''Her şeyi ben bilirim/bilmişim bilmesem de sana ne'' der gibi gereksiz bir özgüven içinde. :)

Yorgun, bitkin, halsiz, tükenmiş, yenilmiş, ama çaresiz, yapacağı bir şey yok, alışmış bu duruma...

Çok içten duruyor, sessiz sessiz ağlıyor, muhtemelen kendine kızgın, üzüntüsünü yoğun bir şekilde yaşıyor, bir müddet yalnız bırakılmalı...


Utanmış, ama kafası da karışık ne hissedeceğine karar veriyor, ''Şimdi ben iyi mi ettim kötü mü?'' çıkmazına düşecek bir şey yaşamış az evvel, düşünceli de.


Mutluluk ifade eder aslında, bu'nsuz bir mesaj sanki tripli mesajdır, mesajın sonuna bu ifade eklenerek ''her şey yolunda dostum'' iması yapılır. Ya da hayır bu'nsuz bir mesaj bir şeylerin yolunda olmadığına delalettir.  


Ve bu güzel mimi
Dürri Yekta, Kitap Eylemi, Resim Defterimm bloglarına ve deeptone'a yolluyorum. :) 
Dipçe: 1 delinin günlükleri de mimlendi.

Görüşmek üzre. :)

10 Kas 2014

İsim - Kitap Mimi

Blog aleminde sessiz ve dahi sedasız kendi halimde olmayı planlarken bir anda kendimi mimler ödüller arasında buldum. Böylece birçok blogla tanıştım, vaktim elverdiği müddetçe hepinizi okumaya çalışıyorum. 
Evet, bugünkü mimimiz yine deeptone'dan çok farklı ve güzel bir mim, 
teşekkür ederim. :)

Bu mimde; kitapların veya yazarların isimlerinin baş harfleriyle 
kendi adımızı veya blog adımızı yazıyoruz. 
Blog adı benimki gibi uzuuun olanlar pekala kolaya kaçabilir, ama ben kaç(a)madım. :)

Çalıştım çabaladım soldan sağa KOLEKSİYONCU yazdım. :) 


Kalplerin Keşfi - İmam-ı Gazali
Osmanlı İzleri (Güney Asya ve Uzak Doğu'da) - Ekrem Saltık
Lâ / Sonsuzluk Hecesi - Nazan Bekiroğlu
Ejderha ve Kelebek - Ali Ural
Katre-i Matem - İskender Pala
SOS! Duygulara Yardım - Lynn Clark
İçimizdeki Şeytan - Sabahattin Ali
Yakınlık - Mustafa Ulusoy
Hz. Osman - Mustafa Necati Bursalı
Nar Ağacı - Nazan Bekiroğlu
Cezmi - Namık Kemal
Ustam ve Ben - Elif Şafak

Ve bu güzel mimi Guguklu Saatten Ninniler blogunun sahibi 
cam misket'e yolluyorum,  kolaylıklar. :)


4 Kas 2014

Yazarlık Mimi

Merhabalar;
Duru Yazılar blogunun sahibi Özlem Karadeniz beni mimlemişti, kendisine teşekkür edip cevaplamaya başlıyorum geç olsa da. :)

Yazar ne demek?

Yazar demek. Aklına eseni, fikrine düşeni, gözüne çarpanı geniş ve farklı bir bakış açısıyla sunan, düşünen düşündüren kişidir. 

Herkes yazar olabilir mi?

Ben de yazıyorum, bir Nazan da yazıyor veya bir Kemal, bir Sabahattin de. Okuyucusu olan herkes yazardır diyip avutuyorum kendimi. :)

Sen neden yazıyorsun?

Herhangi bir an'da aklımdan geçen zihnimi meşgul eden, kendi içimde sıraladığım cümlelerin uçuculuğunu azaltmak için, yazarken daha rahat düşündüğüm için.

Beğenilmek ve okunmak hoşuna gidiyor değil mi? Sen bundan dolayı yazarlar megaloman olabilir mi?

Dikkatimi çeken şey diğerlerinde nasıl bir etki bırakıyor merak ederim, yazdığım bir yazının okunması ve beğenilmesi uzaylı olmadığımı hissettiriyor e tabi hoşa gitmesi de kaçınılmaz bir şey. Yazarlar megaloman olamayacak kadar alçak gönüllü olmalıdır, dolu başak misali.

Bir yazarla sohbet etmek nasıl bir duygu?

Bir yazarla sohbet etmedim, etmek ister miydim emin değilim, kitaplarını okurken konuşuyorum zaten.-ne klişe ama- Karşımda bir yazar varken rahat olamayacağımı sanıyorum. :)

Yazarların cinsiyeti var mıdır? Bu konuda örnek verebilir misin?

Örneğin duyguları ele alış tarzı bile çok fikir verebilir yazarın cinsiyeti hakkında. Böylece ikinci bir bakış kazanıyoruz.

Yazmak bir mesele midir, yoksa meşgale mi?

Yazmak ve hatta yazdıklarımı şu anda birilerinin okuyor olduğu bilmek ve buna rağmen yazmaya devam etmek benim için önemli. Meşgale mi mesele mi bilemedim, her mesele bir meşgaleyi beraberinde getirir demek isiyorum. :)

En sevdiğin yazın hangisi?
Hepsi gözümde kusurlu o yüzden şu diyemiyorum, zaten kaç yazım var ki. :)

Yazdığının anlaşılırlığıyla ilgilenir misin?

Evet, bunun için cümle yapılarıyla da çok oynarım. Yazdıklarımı hemen yayınlanmam, paylaşana kadar birçok kez gözden geçiririm sürekli de değiştiririm.

Ve bitti, ben mimi cevaplayana kadar bir çok kişi yaptı bu mimi sanırım. Yapmamış olduğunu tahmin ettiğim Beyaz Gemi bloguna mimi gönderiyorum. Kolay gelsin. :)

Dipçe: Görsel, yeniakademya.org sitesinden alınmıştır.

27 Eki 2014

Dart Ödülü


Benden de hepinize Dart Ödülü :)

Bu ödülü birkaç blogda görmüştüm, nedir faydaları nelerdir derken, yeni blog arkadaşım Gül Sultan beni de bu ödüle layık görmüş, teşekkür ederim. :)
http://kelamvakti.blogspot.com.tr/

Ama bu ödülü almanın bazı şartları varmış, kulak verelim:

1. Ödülün fotoğrafını yayınlamak.
2. Size ödül veren blogun bağlantısını eklemek.
3. 15 bloga bu ödülü dağıtmak.


Blog dünyasında yeni olmamdan mütevellit izleyici listemde olan bütün bloglara dağıtıyorum bu ödülü. Kimler yaptı kimler yapmadı bilemiyorum ama yapmamış olanlara yapması için ısrar ediyorum. :) 

1.  Zeynebi 
5. Zülal Sena  
10. Nazik 
13. Dr Coffee 
14. Özlem Karadeniz
15. günlük yaşamım
16. deeptone 
  
Herkese mutlu, huzurlu bir gün diliyorum. ♣

26 Eki 2014

Yiyecek ve İçecekler Mimi






''Çayın tadını başka hiç bir şeyde bulamam. Karpuzun tadı inanılmazdır. Mandalinanın tadı bir mucizedir. Mis gibi kokan bir kekin tadını başka ne verebilir? Usta bir elden çıkmış zeytinyağlı dolma harikadır. Dondurmayı kim icad ettiyse dünyanın en önemli icadını yapmış gibi gelir bana.''
Yakınlık/Mustafa Ulusoy


Bu alıntı aslında tam da beni anlatıyor, bu yüzden bununla başlamak istedim mimi yanıtlamaya. :)  Blog motivasyon kaynağım deeptone yollamış bu mimi, ilk mim heyecanım vira bismillah :)

http://sadevederin.blogspot.com.tr/

Baya geniş bir yelpaze sunmuş yemek konusunda, yemeyi seven biriymiş deep, benim cevaplarım nasıl olacak ben de merak ediyorum, başlayalım o zaman. :)


-En sevdiğiniz yemek: Fırında patatesli tavuk, soslu çubuk makarna, yaprak sarma.

-En sevdiğiniz tatlı: Sütlü bütün tatlıları seviyorum, şerbetli tatlılarda da illa bir krema olacak.

-Siz çocukken anneniz sizi: Elleriyle yedirirdi. 

-Çocukken de şimdi de:
Çikolatalı gofret seviyorum.


-Yemeyi sevdiğiniz ilginç şeyler: İlginç mi bilmiyorum ama; susamlı çubuk ile nutella. Hani küçükken vardı hala var mı bilmiyorum; iki hazneli plastik şeffaf kutunun, küçük haznesinde sürülebilir çikolata, diğer  haznesinde de susamlı çubuklar vardı, o çubukları çikolataya banıp banıp yerdik, hatta çikolatası hemen biterdi, hatırladınız mı? Onu nutella ve susamlı çubukla deniyorum :)

-Türk mutfağı dışında sevdiğiniz mutfak:
Fikrim yok, gözüme hitap ettiği müddetçe yeni tatlar denerim, farklı bir yere gittiğimde oraya has bir şeyler yemeyi severim.


 -Yemeği sevdiğiniz en sağlıksız şey: Sağlıksız hiçbir şey sevmiyorum sanırım, gelmedi aklıma, ama kola ve cips tüketemem mesela, sadece mısır cipsi yerim arada, o kadar. Bir de çayı hala şekerli içiyorum az da olsa bırakamadım.


-Alerjiniz: Alerjim yok, olmaz inşallah.

 -Kitap okurken, film izlerken vs. elinizin altında bulunmasını istediğiniz şeyler: Kitap okurken bir şeyler yiyip içemem aslında, ya önce yer içer okurum ya da misal çayı soğuturum unuturum o arada. Bi de içeceğin kitaba dökülme ihtimalini düşünüyorum sanırım :) Onun dışında telefonum elimin altında olursa iyi olur, filme veya kitaba odaklanmışken ötelerde çalan bir telefona yetişmek sinir bozucu olabilir :) Kalem, defter, sticker yanımda olsun.

-En sevdiğiniz meyve:
Bütün meyveleri çok seviyorum, mevsiminde olduğu müddetçe hepsi harika. Ama greyfurtun bir meyve olduğuna hala inanmıyorum :)


-En sevdiğiniz atıştırmalık: Çikolatalı gofret, meyve, rondo(muzlu rondo, yıllardır lezzetinden taviz vermedi)

-En sevdiğiniz içecek: Çay, su, süt.

-Asla yemeyeceğim ve içmeyeceğim dediğiniz şeyler: Yemem dediklerimi yedirdiler, nohut sevmiyorum mümkün olduğunca yemiyorum, yeşil fasülye de yıllarca yemesem aklıma gelmez, patlıcanın sadece közlenmiş halini severim, diğer hallerini de eh işte yerim. Asitli ve gazlı hiç bir içeceği içmem, içemem.

-Sonsuz tane de olsa da yiyeceğiniz şey:
Üzüm.


-Çorbaların kralı: Mercimek.

-Kahvaltıda tercih ettiğiniz şey: Çay... Meyvesuyu veya sütle kahvaltı yapamam, çay hep olmalı sofrada. Bir de herhangi bir çeşit peynir olmalı, çok seviyorum peynir.

-Açken ben: hemen bir şeyler atıştırmalıyım.

-Bir keresinde yemek yerken: Yemekhanede yanımdan geçen biri yanlışlıkla çorbasını üzerime dökmüştü, büyük bir metanetle karşılamıştım ama :)

Çok güzel bir mimdi, teşekkürler deep...

Bu mimi, cevaplarını merak ettiğim dr blue'ya yolluyorum, kendisi yeni blogdaşım. Okuyan ama henüz yapmamış olan herkes de yapsın lütfen. :) 

Şimdiden herkese mutlu bir hafta diliyorum. ♣

16 Eki 2014

Sert Mizaçlı Bitki: Kaktüs

Kaktüsler radyasyonu emiyormuş.

Bu söylemin doğruluğu yanlışlığı tartışılır, tartışılıyor da. Belki de çoğumuz o dikenli, patates benzeri bitkinin yüzüne bile bakmazken bu söyleme inandırdık kendimizi.

Benim de bilgisayarımın yanından ayırmadığım bir kaktüsüm var. 
Dekoratif sevimli bir şey.
Radyasyonu da alıyorsa ne âlâ.



Kaktüsün suyu depoladığını göz ardı edip sürekli sulayasım vardı ilk zamanlar; suladım da her gün eser miktarda. O yüzden mi bilinmez o sevimli bitkinin dikenleri çok can yakmaya başladı. Yanına yaklaşanın elinde ince, zarif bir sızı bırakıyor.☺

Geçenlerde benden yaşça büyük olan birinin canını yaktı.

''A aa bu da neymiş?'' diye söylendi eline bakarken.
Yanımdaki arkadaş söze girdi:
''Hiç kaktüs görmediniz mi sanki?''
Karşıdan gelen cevap:
''Görmem mi evde her gün  görüyorum
Benim hanımın dili çok sivridir mübarek!''

Bunun üzerine gülüştük, kaktüsü her gördüğümde aklıma geliyor.
Kim bilir kaç yılın dışa vurumu bu sözler.☺
Kaktüsün bıraktığı acı gibi hayatta canımızı yakan çoğu şey.
Belki de bilmeden kendi ellerimizle günlerce, yıllarca besliyoruz köklerini, her daim gözümüzün önünde tutuyoruz, bütün olumsuzluklara paratoner görevi görecek sanıyoruz. Bu yüzden, canımızın yanmasına daha çok içerliyoruz. 
Onun doğasında can yakmak varsa aksini nasıl bekleriz ki bir kaktüsten. 

Mizacının dışında davranan ya da öyle olduğuna inandırılan çoğu şey bizi hayal kırıklığına uğratmadı mı?

Tükenmez kalemler tükenmedi mi bir bir?
''Al abla bu kumaş çekmez.'' denilen kaç bluzu bir daha giyebildik?
Köpürmeyen bir sabun tahayyül edebilir misiniz?

10 Eki 2014

Okuyor Musunuz?

Her gün yaklaşık 1 saatiniz yolda geçiyorsa bu vakti en iyi şekilde nasıl değerlendirirsiniz?


İlk  mavi ve yeşilin o müthiş uyumundan gözlerinizi alamazsınız, hipnotize olmuşçasına o müthiş manzarayı seyr-i temaşa edersiniz. Mavi yeşil dediysem deniz yok; gökyüzü var, denizin kardeşi. Kışın püskürtme tablolara taş çıkartan, beyaza boyanmış ağaçlarla donanmış dağlar; baharda açık yeşil ve tomurcuklanmış çiçeklerle bezenen ağaçlar, sonbaharda pastel bir güzelliğe bürünen eşsiz doğanın seyrine dalarsınız belki. Her mevsim yenilenen bu olağan, ama bir o kadar harikulade doğaya aşina olmaya başladıkça size eşlik edecek bir yol arkadaşı ararsınız. Bu güzel fonda, kitabın kapağını aralayıp yeni dünyalara merhaba dersiniz; şansınız varsa sevdiğiniz şarkı çalmaya başlar. Kelimelerin derinlikleri ve gökyüzünün hudutsuzluğu arasında gelgitler başlar. Okuyabildiğiniz için içten içe mutlu olursunuz. 
Okursunuz, doğayı okursunuz. 
Okursunuz, ağaçları okursunuz. 
Okursunuz yolları, yılları, insanları, hayatı okursunuz.

Gerçekten, okuyor musunuz?

7 Eyl 2014

Seyr-i Durak

Dün.
Durakta servisin gelmesini bekliyorum.
Durak yorgun suratlarla dolu, saati sürekli kontrol eden, otobüs yaklaşınca hareketlenen,
sonrasında biraz da olsa durulan sürekli hareket halinde bir kalabalık.

O sırada babaannesi olduğunu sonradan öğrendiğim bir teyze ve yaklaşık 1,5 - 2 yaşlarındaki sevimli bir kız çocuğu yaklaştı. 
Gülümsemek bulaşıcı derler, minikle göz göze geldik kocaman gülümsedi, yanımdaki boş yere oturmadı fır fır dönüyor durakta, babaannesi de biraz muzdarip onun peşinde dolanıyor. 
Sonrasında neye dalıp gitmişim bilmiyorum, teyzenin yan tarafımda birileriyle muhabbete daldığını farkettim. 
Torunundan bahsediyor, hayatın zorluklarından, çocuk büyütmenin hatta babanne olmanın zorluklarından bir muhabbet almış başını gitmiş. 
Tabi bu sırada minik de yerinde durmuyor, babaannesinin sabrını deniyor adeta. 25- 30 yaşları arasında olduklarını tahmin ettiğim iki kişi de başını sallayarak dinliyor, sadece tasdik amaçlı bir iletişim onlarınki de.
O sırada teyzenin beklediği otobüs geldi, torununu tuttuğu gibi otobüsün merdivenlerine bıraktı, geri döndü; yerdeki valizini alıp otobüse ilerlerken, az evvel muhabbet ettiği kişilere dönüp:  
''Hayatınız boyunca hep mutlu olun inşallah yavrum.'' dedi, otobüse bindi. 

Durak. Duraksattı diğer düşüncelerimi. Bir Elif miktarı, belki daha fazla bir an.

Hiç tanımadığı, belki de bir daha görme ihtimalinin olmadığı kişilerle kurduğu muhabbet sonucu, geride iyi temenniler bırakan teyze sen ne tatlısın bir bilsen... 

Eminim ki beni etkileyen samimiyeti o kişilerde de hoş bir etki bıraktı.

Peki ya biz?

Kelimelerimiz diğerlerine ne kadar tesir ediyor?

Geçici de olsa birbirimizin hayatına dokunduğumuz kişilerin kalbine ne kadar temas ediyoruz?

'Bazı sözlerin, cümlelerin altında hepimizin sırları yatar.' o sırları temaşa etmeye vaktimiz var mı?

Anlatma - dinlenme ihtiyacı olan o kadar kişi varken ve kimisi kendini açma cesaretini gösterebilmişken, gözümüzü cep telefonumuzdan kaldırıp değebiliyor muyuz başka yüreklere, hem de yapacağımız tek şey dinlemekken?

23 Ağu 2014

Bir Merhaba, Bir Hoş Geldin...

Hayatımızda fark edilmeyi bekleyen o kadar ayrıntı, hayat defterine silinmez harflerle yazılmış ve yazılmayı bekleyen o kadar hatıra varken yazmamak olur mu?

Hobim güzel anılar biriktirmek. 
Alelade geçen günlerde bile hatırlanmaya değer ayrıntılar olduğuna inanıyorum.  
İşte yaşamı biraz daha anlamlı kılan o ayrıntıların peşindeyim.

Bu blogu yazarak hem kendime not düşüyorum hem de benim gibi düşünenlerin  
-veya düşünmeyenlerin- varlığından haberdar olmak istiyorum.

Hatıra Koleksiyoncusu'nda; biraz şiir, biraz kitap, fonda bir müzik, merak ettiklerim, kişisel olarak yazmak istediklerim, hepimizin aşina olduğu, ama belki de buraya yazılana kadar üzerine düşünme fırsatını kendimize tanımadığımız, insana ve hayata dair ayrıntılar olacak.

Öylesine geçiyorken Hatıra Koleksiyoncusu'na uğradıysanız, bahsettiklerim ilginizi çekiyorsa; sizin de anlatacaklarınız vardır, biraz soluklanın ve varlığınızı belli etmekten çekinmeyin:
Ben de buradayım!’ diyin. 


O zaman Hoş Geldim, siz de Hoş Geldiniz sevgili okur…
 

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...