Kaktüsler radyasyonu emiyormuş.
Bu söylemin doğruluğu yanlışlığı tartışılır, tartışılıyor da. Belki de çoğumuz o dikenli, patates benzeri bitkinin yüzüne bile bakmazken bu söyleme inandırdık kendimizi.
Benim de bilgisayarımın yanından ayırmadığım bir kaktüsüm var.
Dekoratif sevimli bir şey.
Radyasyonu da alıyorsa ne âlâ.
Kaktüsün suyu depoladığını göz ardı edip sürekli sulayasım vardı ilk zamanlar; suladım da her gün eser miktarda. O yüzden mi bilinmez o sevimli bitkinin dikenleri çok can yakmaya başladı. Yanına yaklaşanın elinde ince, zarif bir sızı bırakıyor.☺
Geçenlerde benden yaşça büyük olan birinin canını yaktı.
''A aa bu da neymiş?'' diye söylendi eline bakarken.
Yanımdaki arkadaş söze girdi:
''Hiç kaktüs görmediniz mi sanki?''
Karşıdan gelen cevap:
''Görmem mi evde her gün görüyorum!
Benim hanımın dili çok sivridir mübarek!''
Bunun üzerine gülüştük, kaktüsü her gördüğümde aklıma geliyor.
Kim bilir kaç yılın dışa vurumu bu sözler.☺
Kaktüsün bıraktığı acı gibi hayatta canımızı yakan çoğu şey.
Belki de bilmeden kendi ellerimizle günlerce, yıllarca besliyoruz köklerini, her daim gözümüzün önünde tutuyoruz, bütün olumsuzluklara paratoner görevi görecek sanıyoruz. Bu yüzden, canımızın yanmasına daha çok içerliyoruz.
Onun doğasında can yakmak varsa aksini nasıl bekleriz ki bir kaktüsten.
Mizacının dışında davranan ya da öyle olduğuna inandırılan çoğu şey bizi hayal kırıklığına uğratmadı mı?
Tükenmez kalemler tükenmedi mi bir bir?
''Al abla bu kumaş çekmez.'' denilen kaç bluzu bir daha giyebildik?
Köpürmeyen bir sabun tahayyül edebilir misiniz?